Hadi hadi… Saklamayın. Hepinizin var batıl inançları. Ya da inandıklarınızın batıl olduğunu bilmiyorsunuz.
Ben ilkokuldayken -yani küçücükken- öğretmenimiz batıl inançlar hakkında konuşmuş ve bu inançların saçma olduğunu ispatlamak için arkadaşımız Sedat’ı kara tahtanın önüne yatırarak üzerinden atlamıştı.
“Bakalım Sedat’ın boyu uzayacak mı, uzamayacak mı?” demişti.
İlkokul bittikten sonra hemen hemen bütün arkadaşları gördüm ara sıra ama Sedat’ı hiç görmedim. Aksilik işte.
Kimileri kapısına at nal asar, kimi önünden kara kedi geçince saçını çeker, kimi gece aynaya bakmaz çünkü bahtı kararır, makası bıçağı elden ele vermez; kavga çıkar, emeklerse misafir gelir, anlattıklarından sonra bir sakarlık yaparsa doğru söylediğine şahit olur, gittiği evden susuz kalkarsa üzerine kuma gelir…
‘Kırk gram tebessüm adında’ bir kitap okumuştum. Yazarı Cüneyd Suavi. İçinde çok güzel hikâyeler var.
Bir adam koltuk tamiri için gittiği atölyede 4–5 yıldır görmediği eski bir arkadaşıyla karşılaşır ve laf arasında; “Hayrola yahu, seni öldü zannetmiştim, yaşıyorsun ha!” der. Arkadaşının yüzü bir anda sapsarı olur ve hemen yanında duran bir ahşap parçasına vururken “Şeytan kulağına kurşun, ağzını hayra aç birader, Allah korusun, daha genciz be! Ellisine bile varmadan, ölüm lafını ağzına almak da ne oluyor?” Bir kereyle yetinmeyen adam kulağını tekrar çekip parmağının tersiyle yine aynı ahşaba vuruyor.
“Tık, tık, tık. Şeytan kulağına kurşun…” Bir kaç saniye sonra dükkâna giren kalfaya; konuşulanlardan habersiz olan dükkân sahibi, adamcağızın biraz önce iki kez vurduğu tahtaları göstererek “Dursuuuun! Beyefendinin parmağıyla vurduğu ahşabı buraya getir de, bugün ölen o delikanlının tabutunu hazırlayalım,” der. Adamın suratı iyice bembeyaz olur tabi.
Bazıları elbise söküğünü üzerindeyken dikmenin batıl inanç olduğunu söyler ama ilmihâl kitaplarında bu fakirliğe neden olan kırk maddenin içinde yer alır.
Nazar boncuğunu bilirsiniz, hemen hemen çocukken hepimize taktılar, nazardan koruyor ya. Bir de mezardakilerin yarısı nazardan yatıyor, derler.
Ayakkabıyı ters çevirmenin uğursuzluk getireceğine, iki bayram arası nikâh olmayacağına, çocuğun ensesinden öpüldüğünde çocuğun inat olacağına inananlardan mısınız? Ya da evde şemsiye açmayanlardan, merdiven altından geçmeyenlerden mi?
Doktorlar tedavi ettikleri adama soruyorlar;
“Kamyon sana çarpmış anladık ama sen de durup dururken kaldırımı bırakıp yola fırlamışsın!”
Adam on sekiz dikiş atılmış dudağını zorla aralayıp:
“İyi ama kaldırımda bir merdiven vardı, altından mı geçseydim yani?”
Aslında önemli olan bu batıl inançların nereden çıktığıdır. Elbet hepsinin bir sebebi var. Mesela eskiden elektrik yokmuş. İnsanlar mum ışığında, gaz lambasında aydınlanır, aynı odada oturur, aynı odada yemek yer, aynı odada da uyurlarmış. Buzdolabı da olmadığından yemekler pencere kenarına dizilirmiş. İşte o zamanlarda gece tırnak kesilmesine itiraz edilirmiş çünkü o ışıkta tırnak kesilirse yemeklerin içine sıçrayabileceği endişesi varmış. İşte gece tırnak kesilmez diye bu yüzden söyleniyor.
Neyse, siz tırnağınızı hangi vakit keserseniz kesin de benim şu sorunuma bir çare bulun:
Sedat’ı görenlerin insaniyet adına bana bildirmeleri…